Birikti - Duruldu - Süzüldü

Kurtarıcı Ölüm

Günümüzden yüz yıl önceki insanlarda 40-45 yıl olduğu varsayılan ortalama yaşam süresi iki kat artarak 80-85 yıla ulaşmıştır. Yüz binlerce yıllık evrim sürecinde gelişen biyolojik yapımız, kısa sayılabilecek bu zaman aralığında karşılaştığı uzun yaşama uyum sağlamakta zorlanıyor. Yaşam sürelerinin uzaması ve yaşlılıkla birlikte artan sorunlar gündemimizde eksik olmayacak bu gidişle.

Büyüklerimiz “Allah elden ayaktan düşürmesin, kimseye muhtaç etmesin!” diye dua ederlerdi. Yaşlılık sorunlarıyla boğuşan kişileri sıkça görmeye, duymaya başladık. Kimi devinecek durumda değil, kiminin bilişsel yetileri iyice körelmiş. İlerleyen süreçte deneyimli sağlık çalışanlarının çabaları hastalarını iyileştirmeye yetmiyor; onların ancak makine desteğiyle soluk alabilmesini, çeşitli yatıştırıcılarla ağrılarının dindirilmesini sağlayabiliyorlar. Kaçınılamaz ölüm tüm yaşamda tutma çabalarını sonuçsuz bırakıyor.

Yaşlının kendisi, ailesi, yakınları, sağlık çalışanları, sağlık ve sosyal güvenlik sistemi, ekonomi bu yıpratıcı süreçten etkileniyor. Çeşitli toplumlar yaşlanmanın artırdığı sorunlara karşı kendilerince önlemler denemişler, deniyorlar. Yazılanların yanında filmlerle de işlemişler bu konuları.

Narayama Türküsü
Narayama Türküsü

1983 yılı yapımı The Ballad Of Narayama (Narayama Bushiko) Shichirô Fukazawa’nın 1956’da yazdığı çok satan romanından uyarlanmış bir film. Cannes’da büyük ödülü almış ve ülkemizde Narayama Türküsü adıyla gösterilmişti. Yoksullluk ve kıtlıkla boğuşan 19. Yüzyıl Japonyası’ndaki bir ada halkı 70 yaşına gelen yaşlılarını Narayama Dağı’nın yükseklerine götürüyor, orada kendi başlarına ölmeye bırakıyorlar. Yaşlıların kimisi geleneklerine bağlılıkla bu yolculuğa gönüllü çıkıyor, kimisi de gitmemek için direniyor.

Plan 75
Plan 75

2022 yılı yapımı Plan 75 adlı film de Japonya Devleti’nin aşırı yaşlı nüfusla baş edebilmesine yönelik bir kurgu. 75 yaş üstü kişileri kendi istekleriyle yaşamlarına son verilmesine yönelten bir kampanya tasarlanmış.

Bu iki filmdeki ortak noktalar Japonya, yaşlılar ve belirlenmiş bir yaş sınırı. Narayama Türküsü’ndeki 69 yaşındaki Orin yaşlansa bile yapılacak işlere elinden geldiğince katkı sağlayabiliyor. Son yolculuğuna bir engel olarak gördüğü sağlam dişlerini taşlara vurarak kırıyor. Belirlenmiş yaş sınırının iyi bir ölçüt olmadığı anlaşılıyor.

Çeşitli nedenlerle yaşamlarına kendileri son verenler olduğu gibi başkalarının son vermesini isteyenler de olabiliyor. Kimi ülkelerde yasallaşan Ölme Hakkı (ötanazi) gibi uygulamalar var. Birçok kültürde, gelenekte, yasada yaşama son vermek yasaklanmıştır. Bu nedenle toplumlar çözüm bulmakta zorlanıyorlar.

The Surprise
The Surprise

Konumuzla ilgili bir başka filmin adı The Surprize. 2015 yılı Hollanda yapımı güldürü filmi. Yaşamlarına son vermek isteyen varlıklılara hizmet sunan bir şirket kurgulanmış. Şirketin kurucusunun “şimdilik yasadışı yaptığımız bu iş kolu gelecekte yasallaşacak ve çok büyüyecek” anlamındaki öngörüsü geçekleşebilir.

5 Şubat 2024 günü Hollanda’nın eski başbakanlarından 93 yaşındaki Dries van Agt ve eşinin ölme haklarını kullanarak el ele yaşamlarına son verdiği duyuruldu. Çok ağır sağlık sorunlarının bulunduğu, birbirlerinden ayrı yaşayamayacaklarını belirttikleri dile getirildi. Ölme hakkının yasal olduğu Hollanda’da yaşamlarının eşleriyle birlikte sonlandırılmasını isteyenlerin artışından söz ediliyor.

15 Şubat 2024’te Youtube’daki DW Documentary kanalında Meeting death on our own terms adlı belgesel yayımlandı. Almanya’daki palyatif bakım çalışmalarını anlatmışlar. Sağlık çalışanları ve hasta yakınlarının karşılaştıkları yasal sorunlara değinmişler.

Yeryüzündeki ülkelerin, toplumların bir bölümünde yaşama son verilmesi konusunda düşünceler, çalışmalar geliştiriliyor. Yaşlı nüfusun ve yaşadıkları sorunların artışıyla benzer çabaların artacağını öngörebiliriz. Organ Bağışı uygulamalarındaki gelişmelerin benzerlerini görebiliriz. Önceden bildirim, yakınların izni gibi ayrıntıları düşünmek gerekiyor. Çıkarcılara karşı alınacak önlemler de unutulmamalı. Kolay olmayacak.

Yaşayıp yaşamadığının bilincinde olmayan, en yakınlarını bile tanıyamayan, hiçbir eylemini kendi kendine gerçekleştiremeyen, durumu gittikçe kötüleşen kişileri gördükçe, duydukça üzülüyoruz. Böyle bir gelecekten ürküyoruz. Toplum hazır olmasa bile kişi olarak böyle bir durumla karşılaşma olasılığımız artıyor. En azından yaşanabilecekleri düşünmeye başlayabiliriz.

Yakınlarımızın ve sağlıkçıların üzerine zor bir karar verme sorumluluğunu yıkmamak için düşüncelerimizi önceden açıklamak, gerekiyorsa bildirim yapmak akla yakın geliyor.


Emrecan Büyüktermiyeci17 Şubat 2024



Teknik Direktörlerin Hareketleri Ne Anlatıyor?

Karşılaşmaları televizyonlara aktaran kameralar sıklıkla teknik direktörlerin hareketlerine odaklanıyorlar. Hemen hemen tümü izleyicilere kendilerini göstermek için çabalıyorlar. Oyun alanının içine giren mi ararsın, çıldırmışçasına koşuşturan mı, hakemlerle tartışmayı alışkanlık edinen mi, sevinçten takla atan mı, tribünlerdeki izleyicileri kışkırtan mı ararsın? Çeşit çeşit davranışlarla kameralara, izleyicilere karşı sergilenen oyunlar.

Diğer sporlardan daha çok gündemde yer edindiği için Teknik Direktör denince akla hep futbol teknik direktörleri geliyor. Oyuncu seçimi ve oyun kurgusu üzerinden habire eleştiriliyorlar. Çoğunlukla ne izleyicilere, ne yöneticilere, ne oyunculara ne de basına hiç yaranamıyorlar. Takımları birkaç karşılaşmada zorlanırsa, üstelik yenilirse akla ilk gelen teknik direktörün değiştirilmesi oluyor. Değişiklik istemi zaman zaman yönetimin değiştirilmesine kadar uzanıyor. Teknik direktörler de kendilerini savunmak için genellikle hakemi, oyuncuları, seyrek de olsa yönetimi suçlayıcı açıklamalar yapıyorlar.

‘Teknik Direktör’ adı kullanılmazdan önce ‘Hoca’ denirdi. Şimdi de bildiğim kadarıyla oyuncular ve gazeteciler teknik direktörden söz ederken Hoca/Hocam diyorlar. Takımlarımızda uzun süre görev alan hoca yok sayılır. Kimileri takımıyla birlikte bir yarı yıl bile çalışamıyor. Bunun yanlış bir uygulama olduğu, sabır gerektiği, hocalara en azından dönem sonuna kadar işini yapması için olanak sağlanması eskiden beri dile getirilir ancak hiç uygulanmaz.

Kendileriyle anlaşılan sürenin sonuna kadar işini yapabilmesi için rahat bırakılması gereken teknik direktörler oyuncularına karşı böyle bir anlayışı kendileri sergiliyorlar mı? Hayır!

Hocalar oyun alanı kenarında hiç durmadan oyuncularına bağırıyorlar, el kol işaretleri yapıyorlar. Bu duruma öylesine alışıldı ki yönetimsel açıdan ne kadar yanlış bir davranış olduğu gözden kaçıyor. İster yeni taktik versin, ister uyarsın, isterse yanlış yaptığı için kızsın hiç fark etmez. Kenarda sürekli bağıran bir hoca takımını karşılaşmaya iyi hazırlayamadığını açık ediyor bir bakıma.

Bir bankaya, devlet kurumuna, hastaneye ya da bir mağazaya gittiğinizi varsayalım. Bu ortamda çalışanları sürekli uyaran, onların dikkatlerini dağıtan, işlerini yapmaktan alıkoyan bir yöneticinin varlığını gözlemliyorsunuz. Çalışan önündeki işi mi yapacak, sürekli olarak yöneticinin hareketlerini mi gözlemleyecek? Kendi yöneticinizin, geçmişteki öğretmeninizin, büyüklerinizin tepenizde dikilip söylenmelerinin ne kadar sıkıcı olabileceğini gözünüzde canlandırınız. Verimli bir çalışma ortaya konabilir mi?

Bu yazı futbol odaklı olsa da takım yönetimi gerektiren tüm alanlar için geçerli. İyi bir yönetici çalışma arkadaşlarını önceden her koşulu öngörerek hazırlamak zorundadır. Kafasındaki kurguya göre takımını oluşturmalı, herkesin üstleneceği görevleri, sorumlulukları paylaştırmalı, yeterince deneme çalışması yaptırdıktan sonra iş başında onları rahat bırakmalıdır. Her emekçi üstlendiği görevin bilincinde olarak kendi yetenekleri ile neler yapabileceğini kestirebilir ve uygulamaya çabalar. Oyuncular emekçidir. Robot değil, kukla hiç değil.

Gözü kulağı hocada olan oyuncu oyuna nasıl odaklanacak? Oyuna mı baksın, topa mı, engellemesi gereken karşı takım oyuncusuna mı, kendi arkadaşlarının konumlarına mı baksın? Anlık, çok küçük zaman dilimlerinde gerçekleşen atakları kaçırmalarının temel nedeni büyük olasılıkla budur.

Oyuncu kendisine tanımlanan sorumluluğun gereğini yerine getirmekte zorlanıyorsa oyuncu/yer seçimi yanlıştır. Durumu sezen hocanın önceki kararlarını sorgulaması ve gerekli düzeltmeleri yapması beklenir. İster oyuncuyu isterse takım dizilişini değiştirebilir. Uyarı gerekiyorsa oyunun durduğu bir zaman diliminde en yakınındaki oyuncusuna ya da oyuna ara verilince soyunma odasında takımına söylemesi yeterlidir. Oyun sırasında kenardan bağırıp durmak çok gereksiz.

Çalışmalarının sonuçlarının değerlendirilebilmesi için kendilerine bir ya da birkaç dönem süre verilmesini uman teknik direktörler ne yazık ki oyuncularına tek bir yarı (futbolda 45 dakika) bile sabır gösteremiyorlar.


Emrecan Büyüktermiyeci24 Eylül 2023


KAVŞAKLARDA YAYALARA ÖNCELİK

Geçtiğimiz günlerden birinde yürüyüşe çıkmıştım. Bir zamanlar ülkemizin önemli varlıklarından olup, sonradan birilerine aktarılan Eti Alüminyum’un Antalya Depoları’nın önündeki yaya geçidinden karşıya geçmek istedim. Yolun ilk bölümünde trafik ışığı yok. Soldan gelen araç olmayınca yürüdüm, ilk bölümü geçtim. Yolu ortadan bölen geniş alanı geçerken ikinci bölüm üzerinde bulunan ışıklarda yaya için kırmız yandı.

Yolun kenarına gelip ışığın yeşile dönmesini bekledim. Sağdan gelen gösterişli bir araç iyice yavaşladı ve yaya geçidinden on metre kadar ileride durdu. Aracı kullanan yaşlı bey yanındaki hanıma bir şeyler anlatıyordu. Herhalde hangi yöne gideceklerini tartışıyorlar diye düşündüm.

Bu sırada ikinci bir araç gelip diğer aracın sağında durdu. Genç ve güler yüzlü sürücü camını açarak bana doğru seslendi. Abi, geçeceksen geç. Benim başımı yakma!.. dedi. Ne dediğinin anlaşılamadığını belirten bir bakış yöneltince: Yeni düzenlemeden durduk yere ceza yemeyeyim. diye ekledi. İki aracın da kendilerine yeşil ışık yanıyorken yaya geçidinde durmalarının nedeni anlaşılmıştı.


Trafik Duyurusu
Sivas Emniyet Müdürlüğü Duyurusu

Trafikte Yaya Önceliği Bilincinin Oluşturulması” başlıklı duyuruyu1 bir akrabamız bize de yönlendirdiği için konuyu az çok biliyorduk. Güler yüzlü sürücüye doğru seslenerek, kendilerine yeşil ışık yandığını ve yeni düzenlemenin trafik ışıklarının bulunduğu yaya geçitlerini kapsamadığını söyledim. Bizim uyarımızdan sonra aracını hareket ettirerek yola koyuldu. Diğer aracın sürücüsü, yanındakiyle konuşmayı sürdürdüğü için, aracından dışarıda çok kısa bir sürede gelişen durumu göremedi ve bekledi. Yayalara yeşil yanınca yolun diğer yanına geçtim.

2012 yılında Büyükşehir Belediye Başkanı Mustafa Akaydın ve Vali Ahmet Altıparmak döneminde, Türkiye’nin ilk “Yaya Öncelikli Caddesi” Antalya’da oluşturulmuştu. Sözünü ettiğimiz büyükçe döner kavşağın diğer yanında da, yıllardır üzerinde “Yaya Öncelikli Kent Antalya” yazan bir tanıtaç vardı. Bu tanıtaçın önündeki yaya geçidinden geçerken; taşıtlara kırmızı yandığına aldırmadan üzerinize sürenlere alışmıştık. Birdenbire; kendilerine yol verilmişken sizin geçmeniz için bekleyen iki sürücüye rastlayınca yadırganıyor. Çocukluğumuzda okuduğumuz ve birçok kez anlattığımız bir gülmeceyi anımsadım.

Trafik Polisi
Trafik Polisi

Trafik Işıkları” 60’lı 70’li yıllarda çok az kentte vardı ve oralardaki sayıları da çok azdı. İşlek veya önemli kavşaklarda iki ucu kesik borudan oluşan, bir çeşit fıçı bulunurdu. “Nokta” veya “Zıvana” denen bu fıçıya benzer alan, yoldan 30-50 cm yükseklikteki beton bir altlık üzerinde dururdu. Trafik Polisi bu fıçımsının içinde durur ve el kol imleriyle kavşaktan geçişleri düzenlerdi. Trafiği yöneten polisler, imlerinin uzaktan da belirgin görünebilmesi için beyaz eldiven kullanırlardı. Okulda çocuklara trafik kuralları kapsamında polisin el imlerini ve anlamlarını da öğretirlerdi. Yağmurlu veya çok güneşli günlerde kullanılmak üzere metal fıçının kenarına bağlı bir de şemsiyeleri bulunurdu. Kimi yerlerdeki zıvanaların ve şemsiyelerinin üzerinde bir şirketi tanıtan görseller göze çarpardı. Zıvananın dışarı doğru açılan bir de kapısı vardı. Polis zaman zaman kapıyı açar, yola iner ve işini yolun ortasında sürdürürdü.

Gelelim anımsadığımız gülmeceye… Trafik ışıklarının yeni kullanılmaya başladığı günlerde sürücünün biri kırmızı ışıkta durmaz, geçer. Az ileride bekleyen bir trafik polisi aracı durdurur. Polis sürücü ve araç belgelerini incelerken, sürücüye biraz sertçe sorar:
"Kırmızı ışığı görmedin mi?‥"
Sürücü utangaç bir duruşla boynunu bükerek yanıt verir:
"Gördüm Abi görmesine de… Seni göremedim!"

Trafikte Yaya Önceliği Bilincinin Oluşturulması” için yapılan çalışmaların amacına ulaşmasını umuyoruz. Çok yerinde ve yıllarca geciktirilmiş bir uygulama. Ancak; sormadan geçemeyeceğiz:

Yaya geçidinde üzerinize süren araçtan kaçmaya çabalarken, aracın plakasını nasıl okuyacaksınız?

Hoş, okusanız ne olacak?‥


Emrecan Büyüktermiyeci11 Şubat 2019



  1. Sivas Emniyet Müdürlüğü Basın Bülteni