Birikti - Duruldu - Süzüldü

YERE DÜŞMÜŞ ELMALAR

Sahibinden izin almadan hiç bir ağaçtan meyve koparma!” Bu kuralı küçük yaşta öğrenmiştik, benimsemiştik. Yanımızdaki boş arsada bulunan erik ağacı ve Meram’daki Tavus Baba türbesinin bulunduğu tepenin batısındaki badem ağaçları, bu kuralın dışında kalarak anılarımızda yer ettiler. Sahipsiz gözüküyorlardı. Çocukluk işte…

Eskiden Konya’da dini bayramlarda fırınlar, bakkallar, kasaplar ve çok az sayıda bulunan manavlar kapalı olurlardı. Bayram öncesinde evimizde alışılagelmiş bayram hazırlıkları dışında, gelebilecek 5-6 yatılı misafir düşünülerek erzak alınır, yemekler yapılırdı. Gelenlerin sayısı 10-12 oldu mu biz gençlere iş düşer, sokak sokak gezerek açık bakkal, kasap arardık. Kimi zaman yürüyerek, kimi zaman otomobille yola düşerdik. Bulabildiğimiz bakkallar genellikle çocuklara çıtırpıtır, mantar, balon, sakız satmak için dükkanı açtıklarından, ekmek arıyorsak işimize yaramazdı. Hiç bulamamışsak, açık lokantaların bayram süresince müşterilerine sunacakları ekmeklerden bir kaç tanesini bize satmalarını isterdik.

Ara sıra misafirlerle birlikte Meram’a giderdik. Bir çay bahçesinde oturur, sonra Tavus Baba Türbesi’nin bulunduğu tepeye çıkar ve tepeden Konya’yı seyrederdik. Krom Magnezit Fabrikası, Ordu Çeşmesi, Lalebahçe ve Kovanağzı yolundan şehir merkezine dönerdik.

Yine böyle bir bayram gününde Lalebahçe taraflarındayız. Meram Yeni Yol’daki yapılaşmanın henüz şehrin bu bölümüne bulaşmamış olduğu günlerde… Yolun sağında, duvarı ve çiti bulunmayan bir bahçenin yol kenarında çok güzel bir elma ağacı var ve üzeri elma dolu. Yolun kenarında durduk ve arabadan indik. Bahçede bizden yaşça büyük birisi vardı. Bahçenin sahibi olduğunu düşündüğüm kişiye yaklaştım ve misafirlerimi gezdirdiğimi, izni olursa kenardaki ağaçtan biraz elma istediğimizi söyledim.

– “Olmaz!”
– “Parası neyse ödeyeceğiz, neden olmasın?”
– “O ağaç komşumun.”
– “Öyleyse yere düşmüş elmalardan almamızda bir sakınca var mı?” diye sordum. Yere düşen elmaların bir bölümünün yenebilecek durumda olduklarını görmüştüm.
– “Kabınız var mı?” diye sordu.
– “Kaba gerek yok, bagaja koyarız” diye yanıtladım.
– “Bekle beni!” diyerek uzaklaştı. Bizim bulunduğumuz köşenin çaprazında, yoldan 50 metre kadar içeride bulunan iki katlı kerpiç evine doğru yürüdü.

Arkadaşlara durumu anlattım, “adam sanırım bize bir torba getirecek, o gelince yerdeki elmalardan toplayabiliriz, bir kaç dakika bekleyelim” dedim. Birkaç dakika neredeyse 15 dakika oldu, konuşmayı yanlış anladığımı düşünerek beklememeye karar verdik. Arabaya bineceğimiz sırada adam tekrar bahçede gözüktü, bize doğru geldi. Elinde bir kova var. Kova ağzına kadar elma ve bu gün anımsayamadığım bir kaç meyve ile dolu. Bagajı açmamızı söyledi, kovayı bagaja boşalttı.

– “Kusura bakma, biz elmaların hasadını yapmıştık, son kalanlardan iyisini seçebildiğim bunlar. Seçerken biraz oyalandım.”
– “Abi neden zahmet ettin. Biz senin bir torba alıp geleceğini düşünerek beklemiştik. Şuradaki yere düşen elmalardan biraz toplayacaktık, sen bir kova elma ile geldin. Bu durumda ücreti neyse söyle de ödeyelim.”

Önce biraz kızarak, sonra da tebessümle konuşmasını sürdürerek:
– “Arkadaş, az önce de söyledim. O ağaç bahçelerimizin sınırında ve komşuma ait. Toplamadıkları için elmaların bir bölümü benim bahçeye düşüyor ama onun elmaları. Kendisinden izinsiz, yerden bile olsa ben veremem. Bizim evde de elmaların pek iyisi kalmadığı için önce tereddüt etmiştim, sonra gidip içinden iyilerini seçtim. Konya’ya gelmiş misafirlere bizim bir ikramımız olsun!” dedi.

Aradan 35-40 yıl geçti. Komşusunun ağacından kendi bahçesine düşen yere düşmüş elmaları bile vermekten sakınan hassas ve cömert insan hiç unutulur mu?

Senin gibi binlercesinin yaşadığı şehrimizde artık kamu mallarını talan edenlere alkış tutanlar çoğunlukta.

Nerelerdesin ey hemşerim!..


Emrecan Büyüktermiyeci4 Aralık 2014


⇈ Yukarı ⇈

İndirim Tuzağı   ⇇ Önceki Yazı Sonraki Yazı ⇉   Gitmeyen Faks